• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/sunumvaaz.vaaz
  • https://www.instagram.com/sunum.vaaz/
  • https://www.youtube.com/channel/UCrOVK1v-SpWyJl9iE8YTMdA
Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
Mübarek Geceler

Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.066234.2027
Euro37.991438.1437
ÖRNEK BİR VAAZ PLANI VE VAAZ DUASI
VAAZ HAZIRLAMA VE SUNMA TEKNİKLERİ

1- RAMAZAN VE TERAVİH SUNUM VAAZI

RAMAZAN SUNUM VAAZLARI 1

RAMAZAN ORUCU, TERAVİH, İFTAR, SAHUR, MUKABELE SUNUM VAAZINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ.

RAMAZAN ORUCU, TERAVİH, İFTAR, SAHUR, MUKABELE PDF VAAZINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ.

RAMAZAN VE TERAVİH VAAZINI (WORD) İNDİRMEK İÇİN
TIKLAYINIZ.

.

   
           Oruç ibadeti, İslam'ın beş temel esasından biridir.[2] Farz oluşu kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Yüce Allah,

            يا ايها الذين امنوا كتب عليكم الصيام كما كتب على الذين من قبلكم لعلكم تتثون 

            “Ey müminler! (Kötülüklerden ve haramlardan) korunmanız için oruç tutmak, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” (Bakara, 2/183) buyurmuştur. Peygamberimiz (a.s.) ise

             من صام رمضان ايمانا واحتسابا غفر له ما تقدم من ذنبه   

            "Kim faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır buyurmuştur.[3]

            Oruç  Kelimesinin Anlamı

            Oruç kelimesi âyet ve hadislerde "savm" ve "sıyâm" kelimeleriyle ifade edilmiştir.  Bu kelime sözlükte kişinin kendisini yeme, içme, yürüme ve konuşma gibi her hangi bir söz, eylem ve davranıştan alıkoyması anlamlarına gelir.            Kur'ân'da bu anlamda kullanılmıştır. (Meryem, 26) Dini bir terim olarak savam; müminin ibadet niyetiyle imsâk vaktinden iftar vaktine kadar kendisini yeme, içme ve cinsel ilişkiden alıkoyması demektir.[4]

             Oruç Evrensel Bir İbadettir

Oruç ibadeti insanlık tarihi kadar eskidir. Yüce Allah,

 كتب عليكم الصيام كما كتب على الذين من قبلكم

“Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” âyeti ile orucun Hz. Adem’den Hz. Muhammed (a.s.)’a kadar bütün insanlara farz kılındığını bildirmektedir.

            Tâbîîn müfessirlerinden Katâde b. Dâime, Allah’ın önceki toplumlara farz kıldığı orucun Ramazan orucu olduğunu söylemiştir.[5]      Yahûdiler, Ramazan orucunu terk etmişler, yerine yılda bir gün oruç tutmaya başlamışlardır. Hıristiyanlar ise sıcak sebebiyle orucu bahar mevsimine almışlar, bu değişimin karşılığı olarak 10 gün ilave yapmışlardır. Daha sonra 10 gün daha ilave ederek orucu 50 güne çıkarmışlardır.[6]

            Orucun Tarihçesi      

            Sahabeden Muaz b. Cebel, oruç ibadetinin şu merhalelerde geldiği bildirmiştir:[7]

            a) Aşûrâ Ve Eyyâm-ı Bîd Orucu

Hz. Aişe validemizin bildirdiğine göre İslam öncesinde Mekke halkı ve Peygamberimiz “âşûrâ” orucu tutuyordu. Peygamberimiz Medîne’ye geldiği zaman Yahudîlerin “âşûrâ” orucu tuttuklarını gördü, kendilerine bu orucu niçin tuttuklarını sordu. Onlar, “bu gün hayırlı bir günüdür, bu günde Allah İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardı. Musa (a.s.) bu günde oruç tuttu” cevabını verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.), ‘biz Musa’ya sizden daha evla ve layığız’ dedi ve âşûrâ orucunu tuttu ve ashabına da tutmalarını emretti.[8]

Ramazan orucu farz kılındıktan sonra da Peygamberimiz (a.s.) âşûrâ orucunu tutmuş ve

   افضل الصيام بعد رمضان شهر الله  المحرم  

Ramazan orucundan sora en fazîletli oruç Allah’ın ayı olan muharrem ayında tutulan âşûrâ orucudur” sözleriyle tutulmasını teşvik etmiştir.[9] Sahabeden isteyen bu orucu tutmuş, isteyen de tutmamıştır.[10] Âşûrâ orucu, muharrem ayının 9 ve 10. günlerinde tutulur.[11]

Ayrıca  Peygamberimiz (a.s.), Ramazan orucu farz kılınmadan önce “eyyâm-i bîd” olarak nitelenen kamerî ayların 13, 14 ve 15. günlerinde de oruç tutmuştur.[12]Peygamberimiz (a.s.) Ramazan orucu farz kılındıktan sonra da bu orucu tutmuş ve

  صوم ثلاثة ايام من كل شهر صوم الدهر كله  

Her ay üç gün oruç tutmak bütün seneyi oruçla geçirmek gibi olur” söyleriyle bu orucun tutulmasını teşvik etmiştir.[13]

            b) Ramazan Orucu   

Ramazan orucu, Bakara suresinin 183-184. âyetleriyle hicretin ikinci yılında Bedir savaşı öncesinde şaban ayında farz kılınmıştır. Peygamberimiz (a.s.) hayatında dokuz sene Ramazan orucu tutmuştur.

            183. âyette orucun mutlak olarak farz kılındığı bildirilmekte, ancak orucun ne zaman, nasıl ve kaç gün tutulacağı bildirilmemektedir. 184. âyette bu kapalılık kısmen giderilmiş, orucun sayılı günlerde” tutulacağı beyan edilmiştir. “Sayılı günler” ile maksat Ramazan ayıdır.[14] Bakara suresinin 184 ve185. âyetinde şöyle buyurulmaktadır:

            اياما معدودات

            “(Oruç), sayılı günler(dedir)…"

             فمن شهد منكم الشهر فليصمه 

            "…Sizden kim bu aya ulaşırsa oruç tutsun…"

            Allah, bu âyetlere Ramazan orucunu tutmayı müslümanlara farz kılmıştır.

c) Oruç Tutma İle Fidye Verme Arasında Muhayyerlik

            Bakara suresinin 184. âyetinde;

            فمن تطوع خيرا فهو خير له و ان تصوموا خير لكم ان كنتم تعلمون  و على الذين يطيقونه فدية طعام مسكين

            “(Yaşlılık veya tedavi edilemeyen bir hastalık nedeniyle) oruca zor güç yetirenler, bir yoksul doyumu fidye verirler. Bununla birlikte kim bir hayır yaparsa (daha fazla fakiri duyurursa) bu, kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır” buyrulmuştur (Bakara, 184). Sahabeden Muâz b. Cebel’in bildirdiğine göre bu âyetin hükmü gereğince Müslümanlar oruç tutma ile fidye verme arasında muhayyer bırakılmışlardır.[15] Sahabeden Seleme b. el-Ekva’, bu âyet inince isteyenin oruç tuttuğunu, isteyenin fidye verdiğini, 185. âyet inince bu muhayyerliğin kaldırıldığını söylemiştir.[16]

على الذين يطيقونه  “Oruç tutmaya gücü zor yetenler hükmü, çok yaşlı kimseler ile şeker ve kanser gibi tedavisi zor bir hastalığa müptela olanlar için geçerlidir. “Fidye” bir fakiri iki öğün doyurmak veya fakire iki öğün doyacağı miktarda ekonomik yardım yapmaktır.

            على الذين يطيقونه cümlesi “oruca gücü yetenler” anlamında değildir. Bu takdirde âyet “oruç, tutmaya gücü yetenlere fidye farzdır” anlamına gelir ki bu “oruç size farz kılındı” âyeti ile ters düşer. Hasta ve yolcuya farz olduğu halde sağlıklı ve mukim olup gücü yeten kimsenin oruç tutup tutmamakta muhayyer bırakılması tenakuz olur. Ayette, يستطيعون  fiili kullanılmayıp  يطيقون fiilinin kullanılması da cümlenin “oruca gücü yetenler” anlamında değil,“Oruç tutmaya gücü zor yetenler” anlamında olduğunu ifade eder.[17]

فمن تطوع خيرا  “Kim bir hayır yaparsa” cümlesi, fidyeyi fazla vermeyi veya hem fidye vermeyi hem de oruç tutmayı  و ان تصوموا خير لكم “oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdırcümlesi ise fidye vermekten veya orucu kazaya bırakmadan daha hayırlıdır anlamını ifade edebilir.[18]

            d) Ramazan Orucunun Sağlıklı Ve Mukim Olanlara Farz Olması

            فمن كان منكم مريضا او على سفر فعدة من ايام اخر     

            "…Sizden kim hasta yada yolcu olur (da orucunu tutamazsa daha sonra) tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar…." (Bakara, 184).

من كان منكم مريضا او على سفر فعدة من ايام اخر يريد الله بكم اليسر ولا يريد بكم العسر و لتكملوا العدة و لتكبروا الله على ما هديكم و لعلكم تشكرون

"…(Bu ayda) kim hasta veya yolcu olur (da oruç tutamazsa) tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun (kaza etsin). Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidâyete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir” (Bakara, 185).

Bu âyetlerde yüce Allah, Ramazan ayına erişen sağlıklı ve mukim kimselerin oruç tutmaları gerektiğini, yolcuların ve hastaların daha sonra kaza etmek üzere oruç tutmayabileceklerini bildirmektedir.

Muâz b. Cebel, 185. âyetteki “Öyle ise sizden kim bu aya ulaşırsa oruç tutsun” emri ile Allah’ın orucu sağlıklı ve mukim olan kimseler için farz kıldığını, hasta ve yolcular için oruç tutmama ruhsatı verildiğini, oruç tutmayıp fidye vermenin, oruca gücü yetmeyen yaşlılara özgü kılındığını bildirmiştir.[19]

Bir mazeret sebebiyle Ramazan orucunu tutamayan kimse, orucunu kaza etmeden ölürse, bu kimsenin tutamadığı oruç sayısı kadar fidye verilir.[20]

e) Orucun Fecr-İ Sâdık İle Güneşin Batması Arasında Tutulma Emri

            183, 184 ve 185. âyetlerde orucun Ramazan ayında tutulması gerektiği bildirilmekte, ancak oruca başlama ve bitirme zamanı ve orucun nasıl tutulacağı bildirilmemektedir. Muâz b. Cebel’in bildirdiğine göre Bakara suresinin 187. âyeti inmeden önce müminler güneş battıktan sonra uyuyuncaya (veya yatsı namazını kılıncaya) kadar yiyip içebilirler, eşleriyle cima yapabilirlerdi. Uyuduktan (veya yatsı namazını kıldıktan) sonra artık yeme, içme ve cinsel ilişki ertesi günü akşama kadar yasak idi.[21]

            Bu kuralı ihlal eden sahâbîler oldu. Meselâ Ensardan Sırma b. Kays adında bir mümin Ramazan ayında oruçlu olarak akşama kadar çalışır, akşam evine gelir, namazı kıldıktan sonra yemek yemeden sabaha kadar uyuya kalır. Ertesi günü Peygamberimiz kendisini çok bitkin, halsiz ve oruca dayanamaz bir durumda görür, “ne oluyor, seni çok yorgun, bitkin ve halsiz görüyorum” der. Sırma da “Ey Allah’ın elçisi! Dün, gün boyu çalıştım, akşam eve geldim, namazı kılınca uyuya kalmışım ve bir şey yiyip içmeden oruç tutuyorum” cevap verir.[22]        

            Hz. Ömer eşi ile ilişkiye girerek bu yasağı ihlal eder, sonra yaptığına pişman olur ve durumu Peygamberimize bildirir. Ashaptan bazıları da aynı hatayı işlerler. Bunun üzerine Bakara suresinin 187. âyeti iner.[23] Bu hususa 187. âyette de işaret edilmektedir:

احل لكم ليلة الصيام ارفث الى نسائكم هن لباس لكم و انتم لباس لهن علم الله انكم تختانون انفسكم فتاب عليكم و عفا عنكم فائان باشروهن وابتغوا ما كنب الله لكم و كلوا واشربوا حتى يتبين لكم الخيط الابيض من الخيط الاسود من الفجر و اتموا الصيام الى اليل ولاتباشروهن و انتم عاكفون في المساجد تلك حدود الله فلا تقربوها كذالك يبين الله اياته للناس لعلهم يتقون

“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendilerinize ihanet ettiğinizi size bildi tövbenizi kabul edip  sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye kadar yiyin, için. Sonra akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikafta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırladır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye âyetlerini insanlara böyle açıklar”

Âyetteki  احل لكم  “size helal kılındı” cümlesi, söz konusu yasağın kaldırıldığını ifade eder. Bu yasağın ne olduğu yukarıda zikrettiğimiz hadislerde beyan edildiği gibi âyetin içeriğinden de anlaşılmaktadır. Cinsel ilişkide bulunma yasağı itikaf halinde iken devam etmektedir.

Allah’ın koyduğu yasağın ihlal edilmesi, âyette “nefse ihanet” olarak ifade edilmiştir. Âyet, itaatsizlik ederek emir ve yasakları ihlal eden müminlerin, günahkâr olduklarını, ancak günahlarına tövbe ettikleri takdirde affedileceklerini de beyan etmektedir.

Oruç kimlere farzdır: Oruç, İslam’ın beş temel esasından biri olup, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş, mukim ve sağlıklı kadın ve erkek her mümine farzdır. Adetli ve  loğusa kadınlar oruç tutmazlar, tutmadıkları oruçlarını daha sonra kaza ederler. Oruç ibadetini yerine getiren Allah ve Peygambere itaat etmiş olur.

Oruç nasıl tutulur: Oruç, fecr-i sâdıktan güneşin batmasına kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiyi terk etmek suretiyle tutulacaktır. Ramazan ayı, 29 veya otuz gündür, 28 veya 31 gün olmaz.[24] Ramazan orucuna akşamdan niyet edilebilir. Uyuyakalıp sahura kalkamayanlara bir şey yiyip içmemek şartıyla kaba kuşluk vaktine kadar oruçlarına niyet edebilirler.

Teravih namazı Sevgili Peygamberimiz tarafından Ramazan aylarında kılınmış olan sünnet namazdır. Hüküm bakımından sünneti-i müekkede olan Teravih namazı Allah’ın rızası gözetilerek kılındığı vakit geçmiş günahlara kefaret olmaktadır. Bu hususta Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimizden aktarılan bir hadisi sizlerle paylaşmak isterim. Efendimiz şöyle buyurmaktadır.

عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: كَانَ رَسولُ اللّهِ  يُرَغِّبُهُمْ في قِيَامِ رَمَضَانَ مِنْ غَيْرِ أنْ يَأمُرَهُمْ بِعَزِيمَةٍ فَيَقُولُ: مَنْ قَامَ رَمَضَانَ إيمَاناً وَاحْتِسَاباً غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ،

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)'nin anlattığına göre: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onları, kesin bir emirde bulunmaksızın ramazan gecelerini ihyaya teşvik ederdi. (Bu maksatla) derdi ki: "Kim ramazan gecesini, sevabına inanarak ve bunu elde etmek niyetiyle namazla (teravih) ihya ederse geçmiş günahları affedilir.(3)

 

Teravih, Arapça tervîha kelimesinin çoğulu olup “rahatlatmak, dinlendirmek” gibi anlamlara gelir. Ramazan ayına mahsus olmak üzere yatsı namazından sonra kılınan sünnet namazın her dört rek‘atının sonundaki oturuş, tervîha olarak adlandırılmış, sonradan bu kelimenin çoğulu olan terâvih kelimesi ramazan gecelerinde kılınan nâfile namazın adı olmuştur.

Teravih, sünnet-i müekkededir. Kadın ve erkek için orucun değil ramazan ayının sünnetidir. Teheccüt namazı 12 rek‘atı geçmediği halde, teravih namazı yirmi rek‘attır. Yatsı namazı kılındıktan sonra ve vitirden önce kılınır. Teravihin cemaatle kılınması kifâî sünnettir. Teravih on selâm ile kılınır ve beş tervîha (dinlenme) yapılır. Yani her iki rek‘atta bir selâm verilip, her dört rek‘atta bir istirahat edilir. Beşinci tervîhadan sonra yine cemaatle vitir namazı kılınır.

Peygamberimiz ramazan gecelerini ihyaya daha fazla önem vermiş olmakla birlikte, rivayetlerden anlaşıldığına göre bu, o gecelerde Peygamberimizin daha çok sayıda nâfile namaz kıldığı anlamına değil, gecenin her zamankine göre daha büyük bir bölümünü ibadetle geçirdiği anlamına gelmektedir.

Teravih namazının 20 rek‘at olduğu çoğunluk tarafından kabul edilmekle ve Müslümanlar arasında yerleşik teamül de bu yöndedir.

Mescidlerde teravih namazı cemaatle kılındığı halde, bir özrü olmaksızın cemaatı terk edip bu namazı evinde kılan kimse, günah işlemiş olmazsa da fazileti terk etmiş olur. Bu kimse evinde cemaatla kılsa, cemaat sevabını alırsa da, mesciddeki cemaatın faziletine eremez. Çünkü mescidlerin fazileti fazladır.

Teravih namazını kılacak kimsenin, teravih namazına veya vaktin sünnetine veya gece ibadetine niyet etmesi ihtiyat bakımından daha uygundur. Kayıtsız olarak "namaza" veya "nafile namazına" niyet edilmesi de birçok fıkıh alimlerine göre caizdir.

Teravih namazını, her iki rekatta bir selam vererek on selam ile bitirmek daha faziletlidir. Dört rekatta bir selam da verilebilir. Sekizde, onda veya yirmi rekatta bir selam vererek bitirmek de caizdir. Fakat böyle kılmak mekruh sayılmaktadır.

Teravih vaktin sünnetidir; yoksa orucun sünneti değildir. Onun için hasta ve yolcu gibi oruç tutmak zorunda olmayanlar için de Teravih namazını kılmak sünnettir.(4)



ALINTI:http://www.islamdahayat.com/news.php?readmore=5
ve Uzman Vaiz Ahmet ÜNAL'ın vaazından istifade edilmiştir.

https://www.youtube.com/watch?v=99NrMYJgyLw
7181 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi16
Bugün Toplam369
Toplam Ziyaret1647060
Hava Durumu
Saat
Vaaza Başlama Duası

Mevlid Kandili Dua Örneği

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

VAAZ KILAVUZU

VAAZ VE VAİZLİK SEMPOZYUMU I
VAAZ VE VAİZLİK SEMPOZYUMU 2